|
 |
|
byBAFRALI |
|
|
|
|
|
 |
|
ÖDEV ARŞİVİ |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
ATATÜRKÜN SANAT VE SANATÇI İLE İLGİLİ SÖZLERİ
— “Bir millet sanattan ve sanatkardan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur.”
—“Sanat güzelliğin ifadesidir… Bu ifade söz ile olursa şiir, nağme ile olursa musiki, nakş ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık… olur.”
—“Sanatkar, toplumda uzun mücadele ve gayretlerden sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır.”
—“Hayatta müzik lazım değildir. Çünkü hayat müziktir. Müzik ile ilgisi olmayan varlıklar insan değildirler. Eğer söz konusu olan hayat, insan hayatı ise müzik mutlaka vardır. Müziksiz hayat zaten mevcut olamaz. Müzik hayatın neşesi, ruhu, sevinci ve her şeyidir.”
—“İnsanlarda bir takım ince, yüksek ve asil duygular vardır ki insan onlarla yaşar. İşte o ince, yüksek, derin ve asil duyguları en çok duyabilen ve diğer insanlara duyurabilen şairdir.”
—“Yüksek bir insan toplumu olan Türk Milletinin tarihi bir özelliği de güzel sanatları sevmek ve onunla yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan gelen zekasını, ilme bağlılığını, güzel sanatlar sevgisini ve milli birlik duygusunu devamlı olarak ve her türlü vasıta ve önlemlerle bağlayarak geliştirmek milli idelimizdir.”
—“Güzel sanatların her dalı için, T.B.M.M.’nin göstereceği ilgi ve emek, milletin insani ve medeni hayatı ve çalışkanlık veriminin artması için çok etkilidir.”
—“Hepiniz millet vekili olabilirsiniz, Bakan olabilirsiniz; hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkar olamazsınız.”
—“Güzel sanatlarda başarı; bütün inkılapların başarılı olduğunun en kesin delilidir. Bunda başarılı olmayan milletlere ne yazıktır. Onlar bütün başarılarına rağmen medeniyet alanında, yüksek insanlık sıfatıyla tanımaktan daima yoksun kalacaklardır.”
—“İnsanlar olgunlaşmak için bazı şeylere muhtaçtır. Bir millet ki resim yapmaz, millet ki, heykel yapmaz, millet ki, tekniğin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.”
—“Güzel sanatların hepsinde, ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Ancak bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk müziğidir. Bu ulusun yani değişikliğine ölçü, müzikte değişikliği alabilmesi, kavraya bilmesidir…”
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
DİLİN İNSAN HAYATINDAKİ YERİ VE ÖNEMİ
Hayatımızın hemen hemen her aşamasını‚ yani günümüzün büyük bir bölümünü konuşarak geçiririz.İnsan düşünen bir varlıktır‚ bunu hepimiz mutlak biliriz. Peki nasıl düşünürüz?… Elbette düşünürken de dilimizi kullanırız. Herkes diliyle düşünür‚ diliyle iletişim kurar‚ diliyle dua eder… Bunlar gibi daha bir çok örnek verebiliriz. İnsanın hayatında konuşmanın ve dolayısıyla dilin önemi çok büyüktür.Dilin önemini günümüzden aşağı yukarı 2500 yıl önce yaşamış büyük bir Çin filozofu olan Konfüşyüs şu meşhur konuşmada ne güzel ifede eder:
Künfüçyüs’e sordular:
“Bir memleketi idare etmeye çağrılsaydınız‚ yapacağınız ilk iş ne olurdu?”
Büyük filozof şöyle cevap verdi:
“Hiç şüphesiz dili gözden geçirmekle işe başlardım.”
Ve dinleyenlerin hayret dolu bakışları arasında devam etti:
“Dil kusurlu olursa‚ kelimeler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılamazsa‚ yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. Vazifeler gereği gibi yapılmazsa‚ töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa‚ adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa‚ şaşkınlık içine düşen halk‚ ne yapacağını‚ işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun içindir ki‚ hiçbir şey dil kadar önemli değildir.”
Dil‚ geçmişle gelecek‚ halkla kültürü arasındaki bir köprüdür. Şayet bu köprü yıkılacak olursa‚ o halk yok olmaya‚ erimeye‚ kendini kaybetmeye‚ yeryüzünden silinmeye mahkumdur. Ve zannımca hiçbir halk esir olarak‚ kültürünü ve millî benliğini kaybetmiş olarak yaşamak istemez.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Dil kültür ilişkisi
Millet varlığında sosyal akrabalık bağım kuran ve toplum bilincin; oluşturan çeşitli öğeler ve "ortak değerler" vardır. Bunların hepsine birden kültür adını veriyoruz. Dil kültürün temel taşıdır.
Öteki canlılardan farklı olarak duygu, düşünce, konuşma, gelişme ve yaratıcılık gibi özelliklere de sahip olan insanoğlu, bir yandan maddî ve manevî ihtiyaçlarını karşılayabilmek, bir yandan da doğayla ve diğer insanlarla olan ilişkilerini düzene koyabilmek için çeşitli sosyal organizasyonlara gitme gereğini duymuştur. Bir arada yaşama ihtiyacının ortaya koyduğu sosyal organizasyonların doğal nitelikteki en küçük örneği aile, en büyük ve en geniş örneği de millettir.
1)ikisinin de ilkeleri vardır
2)her ikisi de toplumsaldır
3)ikisi de geliştirilebilir
4)ikisi birbirini tamamlar ve ayrılmaz bir bütündürler
5)nesilden nesil e aktarılabilir
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Dil
1. Anlaşma aracıdır: Dilin birinci ve asıl işlevi anlaşma aracı olmasıdır. “Ancak onun vasıtalığını yanlış anlamamak lâzımdır. Zira dil, tabiî bir vasıtadır. Gelişigüzel bir vasıta, maddî bir vasıta, gelip geçici iğreti bir vasıta, bir alet değildir. Dil, canlı bir vasıta gibidir. İnsanlara, fertlere hizmet eder; fakat insanların, fertlerin keyfine tâbi değildir. İnsanlar, onu istedikleri biçime sokamazlar, ona değişik bir şekil veremezler. Onu olduğu gibi kabul etmeğe, onun hususiyetlerine dikkat etmeğe, onun tabiatına uymağa, onun kanunlarına boyun eğmeğe mecburdurlar.”
Özellikleri
2. Doğallık: Dilin önemli özelliklerinden biri de doğal olmasıdır. Çevremizde doğal olarak nitelendirdiğimiz (ağaç, su, toprak, güneş, deniz, at... gibi) varlıkların tabiatını değiştirmek mümkün olmadığı gibi öz itibariyle dilin tabiatı da değiştirilmez. Nitekim dil yapay olsaydı, insanlar farklı farklı dillerle konuşmak ve yazmak yerine ortak bir dil yaparlar, onu kullanırlardı.
3. Kuralları vardır: Her dilin kendine özgü kuralları vardır. Bu kurallar dilin tabiatından ortaya çıkmaktadır. Daha açık bir ifadeyle söylemek gerekirse biz önce kuralları koyup bu kurallara göre konuşmuyoruz. Mevcut kuralları, dilin doğal yapısından tespit ediyoruz. Meselâ; Türkiye Türkçesinde fiilin, gelecek zamanda yapılacağını belirtmek için –acak, -ecek ekini kullanıyoruz. Bu eki değiştirmek, yeni bir ek kural ortaya atmak gibi bir tasarrufumuz olamaz.
4. Canlıdır il, kendi kanunları içerisinde yaşayan canlı bir varlıktır. Canlıların ortak özelliklerinden olan doğma, büyüme, gelişme gibi özellikler dil için de geçerlidir. Ahmet Haşim, dilin kelimelerini yapraklara benzetiyor. Yapraklar ilkbaharda büyümeye başlıyor; yazın hâlâ dallardadır; sonbaharda sararmaya başlıyor ve kış gelirken dökülüyor; bir anlamda ölüyor. Bunun gibi dilde de bir kelime ihtiyaçtan ortaya çıkıyor bir süre kullanılıyor ve belli bir zaman sonra kullanımdan kalkıyor. Meselâ; kağnı’nın kullanımdan kalkmasıyla birlikte kağnı kelimesi ve kağnıyı oluşturan parçaların her birine verilen adlar da kullanımdan kalkmaktadır. Yalnız bu demek değildir ki şimdi kullandığımız kelimelerin hepsi de bir gün tamamen unutulacak. Dil, gelişmesini doğal olarak gösterecektir. Ölü bir kelimeyi zorla günlük dile sokmaya çalışmak bir ölüyü diriltmeye benzer ve bir netice vermez. Meselâ, aslı Arapça olan kitab kelimesini biz kitap şeklinde kullanıyoruz. “Eski Türkçede kitabı ifade eden betik kelimesi varsa, biz bu kelimeyi niçin kullanmıyoruz” demek, dilin canlılık özelliğine uymaz.
5. Gizli anlaşmalar sistemidir: Dilin doğuşu konusunda çeşitli teoriler ortaya atılmış ve bu teorilerle ilgili tartışmalar bugün de devam etmektedir: Acaba ilk insanlar nasıl anlaşıyorlardı? Niçin milletlerin dilleri farklı farklıdır? gibi soruların sayısı artırılabilir. Bu sorulara verilecek cevaplar da birbirinden farklı olacaktır. Şurası bir gerçektir ki bir dildeki kelimeler ve kelime dizileri konusunda o milletin bütün fertleri tarihin bilinmeyen döneminde gizli bir anlaşma yapmış gibi; kavramların, nesnelerin, eylemlerin... anlatımında aynı kelimeleri kullanırlar. Aynı nesneler farklı milletlerin dilinde farklı kelimelerle ifade edilir: Türklerin taş; Arapların hacer; Farsların seng; Rusların kamen, İngilizlerin stone demesi gibi.
6. Milletin ortak malıdır: Milleti millet yapan unsurların başında dil yer alır. Her milletin konuştuğu dil kendi milletinin adıyla anılır: Türk-Türkçe, Rus- Rusça gibi. “Dil bazı insanların veya zümrelerin değil, bütün bir milletin ortak malıdır...O yalnız, yaşayan neslin değil, ecdadın da torunların da üzerinde hakkı olan derinliğine ve genişliğine bütün bir millet malıdır, millet emanetidir, millet mirasıdır, millet istikbâlidir.”
7. Sosyal bir varlıktır: Dilin kuralları ve söz varlığı, onun sosyalliğini gösteren özelliklerdendir. Dil, bütün yönleriyle toplumdan topluma değişiklik gösterir. Dilin yapısı, kuralları ve kelime hazinesi; milletin anlayışı, dünya görüşü ve felsefesiyle yakından ilgilidir. Bir anlamda milletin karakteri, kültürü, yaşadığı coğrafya... diline yansımaktadır. “Söz gelişi Türkçede devenin rengini gösteren bir tek deve tüyü kelimesi bulunduğu hâlde, Arapçada bu rengin ton farklarını gösteren yüze yakın kelimenin varlığından söz edilmesi; Aymara Kızılderililerinin patates çeşitlerini anlatmak için 200 ayrı kelime kullanması; Eskimoların karın yağış şekillerinden her birini ayrı kelimelerle anlatması dilin; toplumların duygu ve düşünce tarzına, sosyal durumlarına, oturdukları yerlere ve iklim şartlarına, tarihteki geçmişlerine, zaman içinde uğradıkları değişime ve gelişmelere göre, şekil ve işleyiş bakımından birbirinden ayrı biçimlenmeye uğradığını göstermektedir.”
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
TARİHİN ÖNEMİ
Tarih geçmiş zamanlarda yaşayan insan topluluklarının her türlü faaliyetlerini YER VE ZAMAN bildirerek, SEBEP-SONUÇ ilişkisi içinde anlatan bilim dalıdır
Milletlerin önemli kuvvet kaynaklarından biri de tarihleridir. Tarih, milletin ortak karakter ve değerlerini gösterir. Toplumlar, millet olarak varlıklarını devam ettirebilmek için tarihlerine dayanmak zorundadırlar.
Tarih, millette kök duygusunu uyandırır. Bu duygu, birey veya toplumda bir millete mensubiyet bilincini canlı tutar ve onu derinleştirir.
Birey ve toplum, en uzak geçmişten sonsuz geleceğe doğru akıp giden zaman içinde var olduğu ve var olacağı duygusuna ancak tarih bilinci ile ulaşabilir. Bu bilinç, birey ve toplumda kendini gösterdiği zaman tarihîlik de gün yüzüne çıkar. Geçmişten, yaşanılan zamana doğru kesintisiz geliş, her devri ile perde perde açılır. Tarih sahnesinde ne varsa, dikkatler bunların üzerine düşer. Düşünce hâlihazırın dar çerçevesinden çıkıp, yeni bakış ve yorumlar aralığından yeni ufuklara yönelir. Bunu tarih bilinci sağlar.
Tarih bilincine tarih bilgisi olmadan ulaşılamaz. Tarih üzerine bilgi sahibi olmak ise tarih bilincine sahip olmak demek değildir.Tarih bilinci kendiliğinden ortaya çıkmaz; zaman, mekân ve şartlara tarih bilgisi ile bakmak, görüleni yaşanılan anın değerleri ile yorumlamak suretiyle doğar.
Milletlerin ortak ruhunu dokuyan, besleyen ve zenginleştiren kuru tarih bilgisi değil, tarihteki olaylara ve geçmişten kalan her şeye, anın ihtiyaçlarına göre getirilmiş yorumlarla oluşmuş; hayata ve tarihe, varlığı ve ruhu ile iştirak etmekten doğan tarih bilincidir. Tarih bilinci geçmişten beslenmekle beraber ileriye doğru giden düşünceye dayanır ve geleceğe yön vermede belirleyici yer tutar.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
anket |
|
|
|
|
|
 |
|
beşiktaş tan son dakika |
|
|
|
|
|
 |
|
saat |
|
|
|
Bugün 15 ziyaretçi (19 klik) kişi burdaydı! |